Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, Türk, Süryani, Ermeni, Kürt ve Arap gibi oldukça farklı dil, din ve kültürlerden oluşmuş insanların birlikte yaşadığı Mardin ilimizdeyiz...
Mazı Dağları'nın güney yamaçlarına kurulmuş bir sınır kenti olan Mardin, doğudan batıya 2.500 m uzunluğunda, 500 m genişliğinde bir alanı kapsıyor. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 2004'te kentte başlattığı dinler arası diyalog çalışmaları ve aynı yıl içinde İngiltere Prensi Charles’ın Mardin’e gelmesi kentin yurt dışı tanıtımına çok büyük katkılar sağlamış. İnanç ve kültür turizminde büyük gelişmeler yaşanmış. Öte yandan Mardin'de çekilen dizilerin kenti adeta bir film platosuna dönüştürmesi de turizme güçlü katkılar sağlamış...
Yarı açık ya da tümüyle açık avluların, terasların, geniş balkonların, ocaklık ve asma katların bir araya geldiği Mardin Evleri turizm açısından oldukça büyük bir potansiyele sahip. Bölgeye ait oldukça işlevsel bir yapı malzemesi olan ve sıva gerektirmeyen sarı kalker taşına kolaylıkla şekil verilebildiğinden, yani oyma ve desen yapmaya oldukça uygun olduğundan taş süslemeli evlerin ''dantel misali'' diye tanımlandığı bir mimari karşılıyor sizi. Mardin fotoğraflarında evlerin tepeden aşağıya ''altın saçılmış gibi bir izlenim uyandırdığı'' şeklinde betimleler de var.
Öncelikle Mardin sokaklarında bir keşif turuna çıkmak gerek. Sokaklar bir hayli dar. Ancak iki-üç kişi yan yana sığabilecek kadar. Karşıdan birileri geliyorsa yan tarafa çekilip bekliyorsunuz.
Evler maksimum 2 ya da 3 katlı. İklim nedeniyle kapı ya da pencere boşluklarının küçük tutulduğu bilgisini de teyit etmiş durumdayız.
Yazın sıcaktan kışın soğuktan korunma amaçlı inşa edildiği bilinen özgün mimarinin ağırlıklı olduğu bu yerleşimin başlangıcı M.Ö. 4500'lere dayanıyor. Yapılar en uygun saatlerde güneşi içeri almak üzere güneye dönük konumdalar.
Haremlik ve selamlık adı verilen iki ana bölümden oluşan evlerde misafirler ve ev halkı için farklı odalar mevcutmuş.
Planlarında ''L ve U'' şekli tercih edilen yapılardaki ana özellikler; revak etrafını çevreleyen odaların ortak avlu ya da terasa açılması, mutfak kısmının yiyeceklerin soğuk bir ortamda muhafaza edilmesi amacıyla kuzey tarafa konumlandırılması...
İşte minicik bir pencere ve kapı daha...
Kediler de en az Mardinliler kadar merdiven inip çıkıyor sanırım. Kentin mimarisi böyle ne yapsınlar:)
Kamuflaj kedicik bu. Tüyleri ortama uygun:)
Mor Behnam Kilisesi'ni (Kırklar Kilisesi) Ziyaret
Mor (Aziz) Behnam ile kız kardeşi Saro adına yaptırılan kilise her iki ismini de erken dönem Hıristiyan efsanelerinden almış, 6. yüzyılın ortalarına ait bir yapı. Dar sokaklardan birinde karşımıza çıkıyor. Zaten ziyaret listemizdeydi. Mardin 1293’te Süryani Kadim Patriklik Merkezi olduğunda halkın ruhani ve idari işleri bu kiliseden idare edilmeye başlamış. O zamanlar patrikler ve metropolitler kilisenin avlusundaki odalarda ikamet edermiş. Burada 1799’da bir okul açılmış. 1825-1899 yılları arasında oldukça faal olan okuldaki eğitim-öğretim 1928 yılına kadar devam etmiş. Bilindik kiliselerden farklı ve sade bir yer. Dilerseniz avlusunda oturup dinlenebiliyorsunuz. Süryani bir görevli size rehberlik ediyor, sorularınızı cevaplıyor. Daha sonra dilerseniz içeriye alınıp oturtuluyorsunuz ve bu kez papaz gelip süryanilik hakkında bilgiler veriyor. Her ikisi de son derece iyi niyetli, yardımsever ve güleryüzlü insanlardı. Ha, bir de; kilisenin içi oldukça serindi. İçeride fotoğraf çekmek yasak bu arada.
''Evleri toplu halde nasıl fotoğraflayabilirim?'' derdine düştük ister istemez. Malum, böylesi eğimli bir kentte fotoğraf çekmek zor. Gazete ve dergilerde gördüğümüz o şahane Mardin evleri fotoğraflarını nasıl çekiyorlardı ki? En iyisi Antiksur Cafe Restaurant'ın en üst katına çıkmaktı (Şunu Kafe Restoran diye yazsanıza yahu!)
Burada otantik bir ortamda yemeğinizi yiyebilirsiniz. Ancak, biz yemedik. En üst kata çıkmaktı tek derdimiz. Oradaki terasa çıkıp çay-kahve içme bahanesiyle o muhteşem evleri toplu halde fotoğraflayabilmekti.
Ancak böyle parça parça fotoğraflayabildik ''mimarlık harikası'' diye bilinen o güzelim binaları. Keşke bir drone olsaydım o an. Görüş açıma tüm evler girene kadar aşağılara doğru süzülülebilseydim. Yoksa helikopterden falan mı çekiyorlar o fotoğrafları? Sağ alttaki kareye dikkat. Akşam saatleri yaklaşırken güneş dağların ardına öyle bir çekiliyor ki eski ve yeni Mardin evleri tam ortadan ikiye ayrılıyor.
Sol tarafta yukarıdan görüntüsünü aldığım kentin en kalabalık caddesi ve orada etnik müzik yapan adam...
O işlek caddedeki merdivenleri şenlendiren bu papağanlar insandan daha güzel çekirdek çitleyebiliyorlardı:)
Mardin evleri bugün de özelliklerini koruyor, sıvaya gerek duyulmayan kalker taşı sayesinde ufak çapta restorasyonlarla ve düşük masraflarla eski görünümüne kolayca kavuşabiliyormuş. Teraslanmalar sayesinde evler gerçekten de birbirinin ne manzarasını ne de güneşini engelliyor.
Mardin'in bir ara unutulmaya yüz tutmuş Süryani çöreklerini size nasıl anlatsam? Şimdiye kadar hiç tanışmadığınız koku ve aromalar barındıran bu çörekler hem ağzınızda dağılıyor, hem damağınızda müthiş bir lezzet fırtınası yaratıyor. O kadar şahane, o kadar nefisler ki! Kocaman bir torbası 15 TL üstelik. Sırrını sorduğumuzda şeker kullanmadan, tereyağı, hurma ve 12 çeşit baharat kullanılarak yapıldığını öğreniyoruz. Hindistan'dan getirtilen 32 çeşit baharatla yapılan başka türde bir Süryani çöreği ise 2017 Tarım Ürünleri Oscarları Yarışması'nda 1. olmuş. İmalatçı aileler günde 100 tepsiden fazla çörek pişiriyor; ama yine de siparişlere yetişemiyor, dükkânlarını akşam olmadan kapatıyorlarmış. Çörekleri tadına bakarak alıyorsunuz. Hepsi şahane ötesiydi; ama benim favorim sol üst köşedekiler oldu.
ÜNLÜ ''MARDİN TABAĞI''NDA NELER VAR?
Sembusek (kapalı lahmacun ya da Mardin pizzası), ırok (Mardin usulü yuvarlak içli köfte), patlıcan dolması, etli pilav. Kibe (işkembe dolması) olması da gerekiyormuş ama yoktu. Kaburga dolması diye verdiğimiz siparişin etli pilav şeklinde gelişi şaşırttı. Güneydoğu demek ''patlıcan her yerde'' demek, o kesin. Fiyatlar epey uygun.
Mardin Badem Şekeri (İmlebbes)
Imlebbes Arapçada ''üzeri kaplanan, örtülen'' anlamındaymış. Gezerken sık sık rastladığımız bu şekerler Mardin'e has. Bir adı da ''hayalet badem şekeri'' imiş. Çünkü bu eflatunumsu renk Lahor denilen ağacın kök boyasından geliyormuş ve şeker bekledikçe rengi açılarak beyaza doğru yol alıyormuş. Gıda boyası vb. olsa şekerin rengi değişmeyeceğinden bu durum boyanın doğal olduğunu kanıtlıyormuş. Boya aynı zamanda ebru sanatında da kullanılıyormuş.
Bir sonraki yazıda Midyat'ta ve son bir bakış atarak geldiğimiz Hasankeyf'te buluşmak üzere.
Kalın sağlıkla...
* * *
Mardin'e ilk girişte araçtan çektiğim fotoğraf
Bu da en son Mardin'den çıkarken, yine araçtan çekilmiş bir fotoğraf.
Mardin'in betonarme tarzı modern binalarının bulunduğu 21 Kasım Stadyumu'nun bulunduğu aşağı bölgesi.
Mazı Dağları'nın güney yamaçlarına kurulmuş bir sınır kenti olan Mardin, doğudan batıya 2.500 m uzunluğunda, 500 m genişliğinde bir alanı kapsıyor. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 2004'te kentte başlattığı dinler arası diyalog çalışmaları ve aynı yıl içinde İngiltere Prensi Charles’ın Mardin’e gelmesi kentin yurt dışı tanıtımına çok büyük katkılar sağlamış. İnanç ve kültür turizminde büyük gelişmeler yaşanmış. Öte yandan Mardin'de çekilen dizilerin kenti adeta bir film platosuna dönüştürmesi de turizme güçlü katkılar sağlamış...
Yarı açık ya da tümüyle açık avluların, terasların, geniş balkonların, ocaklık ve asma katların bir araya geldiği Mardin Evleri turizm açısından oldukça büyük bir potansiyele sahip. Bölgeye ait oldukça işlevsel bir yapı malzemesi olan ve sıva gerektirmeyen sarı kalker taşına kolaylıkla şekil verilebildiğinden, yani oyma ve desen yapmaya oldukça uygun olduğundan taş süslemeli evlerin ''dantel misali'' diye tanımlandığı bir mimari karşılıyor sizi. Mardin fotoğraflarında evlerin tepeden aşağıya ''altın saçılmış gibi bir izlenim uyandırdığı'' şeklinde betimleler de var.
Kamuflaj kedicik bu. Tüyleri ortama uygun:)
Mor (Aziz) Behnam ile kız kardeşi Saro adına yaptırılan kilise her iki ismini de erken dönem Hıristiyan efsanelerinden almış, 6. yüzyılın ortalarına ait bir yapı. Dar sokaklardan birinde karşımıza çıkıyor. Zaten ziyaret listemizdeydi. Mardin 1293’te Süryani Kadim Patriklik Merkezi olduğunda halkın ruhani ve idari işleri bu kiliseden idare edilmeye başlamış. O zamanlar patrikler ve metropolitler kilisenin avlusundaki odalarda ikamet edermiş. Burada 1799’da bir okul açılmış. 1825-1899 yılları arasında oldukça faal olan okuldaki eğitim-öğretim 1928 yılına kadar devam etmiş. Bilindik kiliselerden farklı ve sade bir yer. Dilerseniz avlusunda oturup dinlenebiliyorsunuz. Süryani bir görevli size rehberlik ediyor, sorularınızı cevaplıyor. Daha sonra dilerseniz içeriye alınıp oturtuluyorsunuz ve bu kez papaz gelip süryanilik hakkında bilgiler veriyor. Her ikisi de son derece iyi niyetli, yardımsever ve güleryüzlü insanlardı. Ha, bir de; kilisenin içi oldukça serindi. İçeride fotoğraf çekmek yasak bu arada.
Sembusek (kapalı lahmacun ya da Mardin pizzası), ırok (Mardin usulü yuvarlak içli köfte), patlıcan dolması, etli pilav. Kibe (işkembe dolması) olması da gerekiyormuş ama yoktu. Kaburga dolması diye verdiğimiz siparişin etli pilav şeklinde gelişi şaşırttı. Güneydoğu demek ''patlıcan her yerde'' demek, o kesin. Fiyatlar epey uygun.
Imlebbes Arapçada ''üzeri kaplanan, örtülen'' anlamındaymış. Gezerken sık sık rastladığımız bu şekerler Mardin'e has. Bir adı da ''hayalet badem şekeri'' imiş. Çünkü bu eflatunumsu renk Lahor denilen ağacın kök boyasından geliyormuş ve şeker bekledikçe rengi açılarak beyaza doğru yol alıyormuş. Gıda boyası vb. olsa şekerin rengi değişmeyeceğinden bu durum boyanın doğal olduğunu kanıtlıyormuş. Boya aynı zamanda ebru sanatında da kullanılıyormuş.
Bir sonraki yazıda Midyat'ta ve son bir bakış atarak geldiğimiz Hasankeyf'te buluşmak üzere.
Kalın sağlıkla...
Mardin'in betonarme tarzı modern binalarının bulunduğu 21 Kasım Stadyumu'nun bulunduğu aşağı bölgesi.
* * *
Mardin'deyken tereddüt edip almadığım ve pişman olduğum badem şekerinden buldum tesadüfen. Tadı gayet güzel, ancak normal badem şekerinden çok çok farklı değil. O hoş rengin boya olmaması çok iyi. Zaten coğrafi tescil almış. Bu daha da iyi...