2021/09/22

Ekinoks, Sonbaharla Gelenler, Aşı

Bugün Google'ın Doodle tasarımında "Sonbahar 2021" etiketli hoş bir görsel var. Bu etiket 21 Mart ve 23 Eylül olmak üzere yılda iki kez gerçekleşen ekinoksu temsilen. 

Gündüz ve gece eşit uzunlukta bugün. Eylül, ekim, kasıma rastlayan ve kuzey yarım kürede olduğumuz için bizi ilgilendiren sonbahar ekinoksu başlıyor. Güney yarım küredeki ise, mart, nisan ve mayıs aylarına rastlayan ilkbahar ekinoksu. Güney yarım kürede gündüzler, gecelerden uzun olmaya başlarken, kuzey yarım kürede tersi oluyor. 23 Eylül güney yarım kürede ilkbahar, kuzey yarım kürede sonbahar başlangıcı olarak kabul ediliyor. 

Bu döngüden bahsederken her zamanki gibi karıştırma korkusu yaşayan ben, dedim ki kendime: ''Ay'ın evrelerini, Güneş'i ve günbatımlarını izliyoruz ya hani. Peki ya milyonlarca yıldır hiçbir şekilde değişmeden, karıştırmadan bu döngünün içinde olan ve üzerinde de birer toz zerresi halinde bizi taşıyan Dünyamız? Onu neden hiç düşünmez, biraz olsun ürpermez, neden hep hırpalar dururuz? Hepimiz misafiriz bu dünyada ve her birimize yetecek kadar yer varken, paylaşamadığımız nedir?''
Neyse efendim, ekinoks idi konu. Ne diyoruz o halde? 
Güle güle yaz! Merhaba sonbahar! Merhaba uzun geceler:)

*   *   *
Alışkanlık haline geldi. Deniz kenarında yürürken, gidiş ya da dönüş yönü hiç fark etmeden boğazda belirivermiş seyir halinde bir yük gemisine rastlamışsam, kısacık bir mola verip birkaç dakikalığına da olsa mutlaka izliyorum. 

O gemiye özellikle de sahil güvenlik gemi ya da botları eşlik ediyorsa ''bir tiyatro seyircisi gibi sessizce'' izliyorum. Aklımda ise:

Bir Sonbahar Akşamı
''...Tramvaylar o şehri taşır, vapurlar o bulutlar şehrinin muhariplerini götürür, biz, bu hakikî şehrin sakinleri, tiyatro seyircileri gibi sessiz, âdeta geçenler bile durmuş gibi olur, seyrederiz...''  
Sait Faik Abasıyanık 

Tıpkı sonbahar bulutlarının yoğun şekilde gökyüzünü kapladığı o gün yapmış olduğum gibi, tıpkı yukarıdaki öykünün satırlarındaki gibi...

Denizi seyredenler yalnızca insanlar değil tabii ki:)

Sonbahar deyince, aşılardan bahsetmeden olur mu? Aşı karşıtları propagandalarına hız kesmeden devam ediyor maalesef. Covid-19 dışında bir hastalığa yakalanmış olanın önerilen tedaviyi reddetme hakkı vardır. Çünkü sonuçlarına yalnızca kendisi katlanacaktır. Fakat, tek kişiden dünyaya yayılmış bir salgında koruma ve korunma yöntemi yalnızca aşıysa böyle bir red hakkı yoktur, olmamalı da. Çünkü bu alenen başkalarının hayatını tehlikeye atmak, ölümüne neden olmaktır!

Salgınla bağlantılı profesörlerin mutlulukla açıkladığı haberler de gelmeye başladı. Delta varyantı nedeniyle dünyada başlayan 4. dalga (pik), gerek vakaları gerekse ölümleri inişe geçirdi. Bu son dalganın piki, özellikle de ölüm vakalarında 2. ve 3. dalgalardan çok daha alt seviyede. Ana neden elbette ki yaygın aşılanma. 

Salgınla ilgili bir diğer güzel haber; sonbaharda Covid-19 için geliştirilen ilaçların devreye gireceği, böylece aşı karşıtlarının çare olarak ilaçlara başvuracağı. Az kaldı, pandemi bir şekilde bitecek artık. Ben bundan eminim.

Pandemi boyunca neredeyse iki yıldır hiç nezle grip olmadık, biliyorsunuz. Okulların açılmasıyla bu durum bozulacağı söyleniyor. Fakat haberler iyi. Bilim adamları ''Nezle, grip olanlar hiç üzülmesinler, şifayı kaptıkları için mutlu olsunlar,'' diyor. Biri grip olduğunda kullanılan ''Şifayı kaptı'' deyimi boşuna değilmiş anlayacağınız. Virüslerin sebep olduğu bu türden hastalık geçirenlerde çok kuvvetli ve ömür boyu süren bir bağışıklık meydana geliyormuş. İnsanlar bu hastalıkları geçirdiklerinde hem aynı hem benzer virüslere karşı direnç kazanıyor, hastalıklardan korunmuş oluyorlarmış.

Pandemi nedeniyle ihmal ettiğim dişim sonunda resti çekti ve diş hekiminin yolunu tuttum mecburen. Hazirandan beri ara ara diş tedavisine gidiyorum. Bu ara boşluklarım hep dolu. Hekimler maskeli ben maskesiz ohh miss:( 
Alıştım artık. Bitiyor, az kaldı...
 
*   *   *
Sonbaharda en yaygın yapılanlar listesinde ufak tefek de olsa kış hazırlıkları var.

Bu yıl acı biberden turşu kurmak yerine hazır yakıcı güneşi bulmuşken, kurutulmuş tombul acı bibere geçiş yaptım. Babam kuru fasulyeyle çok severdi. O zamanki kullandıklarımızın kabukları kuru ama gergin idi. Benim kuruttuklarım buruş buruş nedense. Sorun yok. Acı biberi her haliyle seviyorum.

Domates ve kapya biber soslarımı kısım kısım yaptım. Çok büyük kolaylık oldu. Bu hafta 3 kavanoz, bir sonraki hafta 5 kavanoz derken hiç anlamadan 18 kavanoz oldular. Yeter bu kadar dedim. Bir hatıra fotoğrafı çekmeden olmazdı tabii:)

Bu aloe veralar 2 yıl öncesine kadar tek saksının içinde, boyu parmaklarım kadar, kendileri cılız üç dört daldan ibarettiler. Bir türlü canlanamayıp, adam gibi büyüyemiyorlardı. Meğer güney yönüne bakan pencere istiyorlarmış. Pencere yine de kapalı balkonda olmasına rağmen hale bakar mısınız? Azman gibi büyüyorlar. Sürekli yeni tomurcuklar çıkarmaları da cabası. Saksılara sığmıyorlar artık.


Kışın bile saksıda taze acı bibere devam. Soldakinin 3. yılı. Ağaç vazifesi yapıyor resmen. Her yıl aynı dallardan çiçek açıp biber veriyor. Sağdakini ise o biberlerden birinin tohumundan ektim. Bir yıllık henüz:)

Zihin sağlığı için zaman zaman Friendship Bracelet çalışıyorum. Tavsiye ederim.
Blogda defalarca belirtmişimdir. Sonbahar demek en çok da kahve, klasik müzik ve kitap üçlüsü demektir benim için. Ara ara cama vuran yağmur damlalarının sesi de ekleniyorsa hissedilen mutluluk ve huzurun tarifi yok.

Kalın sağlıcakla...