28/08/2016

Kargaların İntikamı

Karga, La Fontaine'in fabllarında ya da çocuk şarkılarında neden aptal bir kuş türü olarak gösterildi hiç anlamamışımdır.
Küçüklüğümden hatırlarım, ''Çıktım baktım o dala, Bu karga ne budala!'' diye bas bas bağırarak şarkı söyleyen çocuk koroları vardı.
Güya tilki çok akıllı ve kurnaz, karga aptalmış...

Oysa kargaların zekası inanılmaz sonuçlar alınan pek çok bilimsel deneyle tescillendi. Ne aptalı? Tam tersi! Hadi farketmediniz, ''budala'' yaftası yapıştırmak da neyin nesi, anlamadım gitti!

Kargaları bet sesli, kapkara ve asık suratlı bulup sevmeyen pek çok insanın aksine, zeki hayvan olduklarını iyi bildiğimden olsa gerek ben çok severim. Hatta bu yüzden dış görünümleri daha da sevimli gelir bana. O simsiyah parlak tüylerin arasından parlayan cin gibi bakışları, bariz bir ciddiyet kaplamış suratları harikadır:) Zeki, mağrur ve asildirler bence... Ağzındaki cevizle göğe iyice yükselip kırılsın diye asfalta atan ve uygun bir an kollayıp aşağı inerek o cevizi afiyetle yiyen karga görmüştüm. Siz ya da çevrenizden birileri de mutlaka görmüştür. Kargalar bunu çok yapıyor...

Dün kargaların hiç bilmediğim bir özelliğini daha öğrendim: Birlik, beraberlik ve dayanışma ruhuyla intikam almak
Olay ara sıra süt almaya gittiğimiz yakın köylerden birinde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan bir ailenin başına gelmiş.

Gerçek bir hikâye. Yaşlı adam yaşadıklarının şaşkınlığını, heyecanını halen atamamıştı ve anlatma ihtiyacı içindeydi.
(Hoş, ben de halen atamamış durumdayım.)


- Şu gördüğünüz yalak* var ya kızım. Oraya kargalar dadandıydı.
- Su içmeye mi geliyorlardı? Hava çok sıcak. İçsinler tabii. Hem sevaptır.
- İçsinler; ama gitgide çoğaldılar. Siz deyin 50 karga, ben diyeyim 100.
- Kuyudan su basınca takviye olmuyor mu?
- Oluyor; ama yalağın içini pislikle, döktükleri tüylerle doldurmaya başladılar. En sonunda ineklerim oradan su içmemeye başladı!
- Ne yaptınız peki?
- Kovalayınca gitmiyorlardı. Ben de en son çare, içlerinden birini tüfekle vurdum. Hepsi birden uçup yok oldular. İbret olsun, bir daha gelmesinler diye de vurduğum kargayı kanatlarından bağlayıp ortalık yere gerdim.
- Eyvah eyvah! Gelip gördüler mi peki?
- Geldiklerini görmedik. Tam sevindiydik ki, bi boşluk bulup bizim bicileri öldürüp gitmişler...
- Nasıl yani??!!
- Bizim hanım kuluçkadan yeni çıkan civcivleri hava alsın diye avlunun ortasına çıkardıydı. Kaçmasınlar diye üstlerine de koca bir elek kapatırdı. Eleğin üstünden gagalayıp civcivlerin hepsini telef etmişler. Etrafına da tüylerini döküp gitmişler...
- ???!!!


* * *


Gerektiğinde kıran kırana hak arayan, gerektiğinde çevrecilik ruhunu ortaya koyan
bu zeki yaratıklar neden sevilmez ki?




*yalak: Hayvanların su içtikleri taş veya ağaçtan oyma kap


(İlk Görsel: Flickr)


25/08/2016

British Müzesi'ndeki Doğal Mumyanın Sırrı

British Museum'da 100 yıldan fazla bir zamandır sergilenen 5500 yaşındaki doğal mumya (bozulmamış ceset) görenleri şaşkına çeviriyor. Müzenin en ünlü ve de gizemli parçası olan ve kafa derisindeki zencefil rengi saç tutamları nedeniyle ''Ginger'' diye de adlandırılan mumya, ününü en çok ''dinsel bir mucize'' olduğu ile ilgili trajikomik inanca ve konuyla ilgili başvurulara borçlu.
Müzenin verdiği resmî bilgiler ikna edici olmuş mu peki?

Doğal mumya, Hz. Musa'yı takip ederken Kızıldeniz'de boğulan Firavun olduğu inancını en çok sergilendiği camekânda elleri ve ayakları secde halindeki duruşuyla güçlendirmiş olsa gerek. Durum Yunus Suresi'nin 90-92. ayetlerine bağlanmış, helak edilen ve gelecekteki nesillere ibret olsun diye cesedinin korunacağı belirtilen Firavun'un ta kendisi olduğundan emin olunmuş.
("Ey Firavun! Senin bedenini arkandan gelenlere ibret olsun diye cansız olarak kurtarıp denizden yüksek bir yere atacağız." Yunus, 92)

Öyle ki mumyanın fotoğrafları çekilip söz konusu ayetler eşliğinde kartpostalları bastırılmış, İslâm aleminde elden ele dolaşmış. Başta Bediüzzaman olmak üzere din alimlerinin çoğu ''Yunus Sûresi-92'deki mucize olarak Firavun'un cesedinin aynen bulunduğu, Londra'da bir müzede muhafaza edildiği, seyyahların onu temaşa ettiği (seyrettiği)'' fetvasını vermiş.

İşin garibi halen bu inancı taşıyan büyük bir çoğunluk mevcut. Peki, bu gizemli cesetin Firavun olma ihtimali nedir? Gerçekte kime aittir? Bizzat çektiğim üstteki fotoğraf, müzenin EA 32751 no'lu envanter kaydına sahip mumya ile ilgili son araştırmalarını içeren levhaya ait. Daha önceki resmî bilgilendirme ikna edici olmadığından kaldırılmış.
Evet, ben bir süredir Ginger(Zencefil) ile ilgileniyorum. Çünkü birkaç hafta önce şurada bu mumya ile ilgili bir araştırma yapmanın farz olduğunu yazmıştım. Böylece mumyanın başındaki tabela ile başlamış oldum.

Gebelein man - Middle Predynastic 3500 BC
This man died more than 5500 years ago. He was buried at Gebelein in Upper Egypt, where he was found in a shallow grave covered with stone slabs, as partly reconstructed here. His body was naturally mummified by rapidly drying in the hot deserd sand. This also preserved his hair, but its colour has probably faded with time.

Around him are objects typical of the Middle Predynastic period about 3500 BC, the time we think he lived. All are from Gebelein, and some may have come from his grave.

From CT scans we know he was a strong young man. He died from a stab wound in his left shoulder rare evidence of violance at this time. Visit the virtual autopsy table to learn more about this remarkably well preserved Predynastic person.
Gebelein, Middle Predynastic (Naqada II), EA 32751
Gebelein, Middle Predynastic (Naqada IIC), EA 16936, 22173, 22446, 30750, 30831, 35326, 35331, 35344, 67711


Tabelada, Geç Hanedan Öncesi Dönem'e ait olan (M.Ö. 3500) bu adamın 5500 yıl önce öldüğü, Yukarı Mısır'daki Cebeleyn kasabasında yapılan resmî bir kazıda taş levhalarla kaplı sığ bir mezarda bulunduğu, vücudunun kızgın çölde hızla kuruyarak doğal mumya haline geldiği, saçlarının korunduğu, ancak muhtemelen zamanla renginin solduğu, mezarın etrafında o döneme ait (M.Ö 3500) objelerin bulunduğu yazıyor...
Yapılan CT taramalarında onun güçlü bir genç adam olduğunun ortaya çıktığı, sol omzundan bıçaklanarak öldürüldüğü, son derece iyi korunmuş bu kişiyle ilgili daha fazla bilgi edinmek için virtual otopsi'nin izlenmesini gerektiği eklenerek.

Böylece müze 2012 Aralık'ta mumyayla ilgili tüm gerçekleri bilimsel işlemlerle ortaya dökerek son noktayı koymuş!

Doğal mumyanın adeta iman etmiş Firavun gibi secde pozisyonunda bulunmasının açıklaması ne olabilir o halde?
Onun açıklaması da işte buradaki bilgilerin alt kısmında, Eski Mısır'da sığ mezarlara cenin pozisyonunda (fetal position) gömülme olayının çok sık görüldüğü bilgisinde saklı...



Şimdi 10 yıl kadar önceye giderek Yenişafak Gazetesi yazarlarından Ali Murat Güven'in British Museum'a bir başvuruda bulunup Eski Mısır Uzmanı Derek A. Welsby’den almış olduğu doğal mumya ile ilgili açıklamaya gelelim mi?
Bu doyurucu açıklamaya rağmen ikna olmayanlar çoğunlukta kalmış. Hayret gerçekten! Buyrun okuyun:

''Bana son derece ilginç bir başvuruyla geldiniz. Sizi ve değerli okurlarınızı doyurucu bir biçimde aydınlatmak için elimden geleni yapacağım. Sözünü ettiğiniz 'firavun' iddiasını daha önce de bir kez duymuştum; ama bilimsel açıdan ciddiye alınacak bir husus olmadığı için pek de üzerinde durmadım.
Bu ceset, bizim ´doğal mumya´ dediğimiz türden bir arkeolojik buluntudur. Yani, bozulmaması için eski Mısırlı uzmanlar tarafından derisine ve deri altı bölümlerine herhangi bir kimyasal madde sürülmemiştir. Bütün iç organları -kurumakla birlikte- yerli yerindedir. Ancak bu durum onun bir 'mucize' olduğunu kanıtlamaz. Çünkü, gerek bizim müzemizde, gerekse dünyanın diğer pek çok müzesinde bunun gibi daha yüzlerce 'doğal mumya' mevcuttur. Doğal mumyalar, iklim koşullarının uygun olduğu her bölgede kolayca oluşabilirler. Yeni ölmüş biri kuru çöl kumlarında açılan bir mezara uzatılır ve üzeri zaman yitirilmeksizin yine aynı kuru kum ya da toprakla sıkı sıkıya kapatılır. Böylelikle vücuttaki sıvılar yüksek sıcaklıkta kısa süre içinde buharlaşır ve ceset bir tür fosile dönüşür. Benzer görünümlü doğal mumyalara Mısır´ın daha birçok çöllük bölgesinde ve Peru´nun Nazca ovasında da rastlayabilirsiniz.

Elimdeki resmî kayıtlara göre, Geç Hanedan Öncesi Dönem'e ait olan (M.Ö. 3500-3250 arası) bu ceset, Yukarı Mısır'daki Cebeleyn kasabasında yapılan resmî bir kazıda bulunmuştur. Öncelikle, kazı mahallinin Kızıldeniz´e olan aşırı uzaklığı -ki bu mesafe ortalama 300 km.'dir- bana aktardığınız iddiayı coğrafî açıdan geçersiz kılıyor.

Öte yandan, aynı kazı sırasında, mezarda cesedin ayrıcalıklı kimliğini ele verecek hiçbir özel takı, giysi ya da işarete de rastlanmamış. Eski Mısırlılar sevdiklerini gündelik hayatta kullandıkları eşyalarla gömmeyi âdet edinmişlerdi. Altından yapılma gündelik eşya ve mücevherat, bu kültürde bütün asillerin mezarlarında mutlak surette karşılaşacağınız çok önemli sınıfsal göstergelerdir. Bizdeki mumyanın çevresinde gördüğünüz kap-kacak, onun bulunduğu mezardan çıkan orijinal eşyalarıdır. Bunlar ise gayet sıradan, o çağda avamın kullandığı türden toprak malzemelerdir. Eğer bu kişi kutsal metinlerde sözü edilen 'lanetlenmiş firavun' ise, o halde içi ve çevresi başka insanlarca düzenlenip süslenmiş olan nizamî bir mezarda bulunmasının hiçbir mantığı yok; gelişigüzel bir biçimde bulunması daha akla ve mantığa yatkın olurdu. Bu kişinin 2.Ramses olduğunu ileri sürmek ise, tarihsel gerçeklerle tam anlamıyla alay etmek demek. Çünkü, Ramses 2’nin mumyalanmış bedeni Mısır’ın Krallar Vadisi’ndeki özel mezarından zaten yıllar önce bilim adamları eliyle çıkarılmıştı ve şu anda da Kahire Müzesi’nde koruma altında bulunuyor. Bütün bu gerekçelerin ışığında, gerçekliğini araştırdığınız iddianın hiçbir tarihî ya da bilimsel geçerliliği ve tutarlılığı bulunmadığını bilmenizi isterim. Böyle bir iddiayı destekleyecek en küçük bir bulguya sahip olsaydık, bu mumyayı müzemiz galerilerinde şu anki konumunda değil zaten çok daha farklı ve görkemli koşullarda sergilerdik.''
(Ali Murat Güven 20 Kasım 2005, Yenişafak)




Merak edenler için bu da British Museum'un
32751 Envanter No'lu doğal mumya için kullandığı bir önceki tabela

Velhasıl, işin içine din girdiğinde bazılarının gözüne ne soksan nafile.
''Pes!'' dememek elde değil gerçekten...


17/08/2016

Eskişehir'den Enstantaneler

Kültür ve sanat alanında oldukça gelişmiş, çağdaş, düzenli, tertemiz bir kent Eskişehir...

Caddeleri, bulvarları, restore edilmiş eski evleri, parkları ve toplu taşımada özellikle tramvay ile sağladığı rahatlığıyla ülkemizde yaşanacak en güzel kentlerden biri.

2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti unvanı verilmiş, Avrupa kenti görünümünde bir öğrenci kenti olan Eskişehir, şehirler arası ulaşım kolaylığı ile son yıllarda gezi programlarının, özellikle yerli turizmin vazgeçilmez ismi. Eskişehir'in Anadolu Üniversitesi ve Büyükşehir Belediyesi bünyesinde iki adet senfoni orkestrası var. Dahası; her yıl düzenlenen Uluslararası Eskişehir Festivali ile müzik, tiyatro, resim ve sinema dallarında gerçekleşen gösteriler ve sergilere ev sahipliği yapıyor. Bir yakınımızın düğünü nedeniyle temmuz ayında gidip iki gün kaldığım ve önemli ziyaret merkezlerini görme fırsatı yakaladığım bu kente hayran kaldım açıkçası.

Hava sıcaklığı hayli yüksek olmasına rağmen nem oranı düşük. Asla terlemiyorsunuz.
Samimiyetle söylüyorum ki ''Anadolu'nun en güzel kenti'' unvanını da fazlasıyla hak ediyor.
Pek çok konuda Başkent Ankara'yı bile çoktan geride bırakmış olan tam yaşanacak bir kent...

Şimdi hemen söz konusu ziyaret merkezlerine geçelim. İçindeki heykellerin tamamı Büyükşehir Belediye Başkanı Prof Dr. Yılmaz Büyükerşen tarafından yapılan ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'ne bağışlanan Balmumu Heykeller Müzesi...

16/08/2016

Karamelize Fıstık

Geçen akşam birdenbire Londra'da köşe başında satılmakta olan karamelize fıstıklar düştü aklıma.

Bu işi yapanların bizdeki kestane kebap satıcıları gibi küçük birer tezgâhları var. Fıstıkları gözünüzün önünde karamelize edip sıcak sıcak satıyorlar. Kavrulma esnasında vanilya esansına benzer bir şey katıyorlar sanırım. Çünkü etrafa yayılan kokusu o kadar güzeldi ki...

Tezgâhının fotosunu çekmek için izin istediğim satıcı ile konuşurken Bulgar olduğunu öğrendim. Oldukça tatminkâr bir kazancı olduğunu söyledi. Ve bizim Türk olduğumuzu öğrenince Türkiye'de bu işi neden kimsenin yapmadığını sordu. ''Şimdiye kadar görmedik; ama belki yapanlar vardır,'' dedik. Artık nereden biliyorsa ''Hayır yok!'' dedi. Ve ekledi: ''Ülkenize döndüğünüzde bu işi yapmalarını önerin!''

O karamelize fıstıklardan alıp yemedik tabii. Harika kokusuna rağmen kalorisinden korktuk.
Keşke test etmek adına 1 tane alıp paylaşsaymışız.


Geçen akşam bunları düşünürken aklıma çok az miktar ceviz karamelize etmek geldi. Şekeri teflon tavada kahverengi oluncaya kadar eritip içine yarım paket vanilya ekledim ve henüz çok sıcakken içine bir avuç çeviz atıp iyice karıştırdım. Çünkü o gün orada gördüğüm fıstıklar böyle yapılıyordu.

Oysa bu iş o kadar kolay değilmiş. Benim yaptığım şey cevizli şeker oldu.
Soğuduğunda şekerin taş gibi olduğu yetmedi, ceviz parçalarının yarısı açıkta...

Sözün özü; adam durduk yerde kendiliğinden konuyu açıp yalvarmıştı resmen.
Olayı ülkeler arası bir elçilik görevi addedip buradan iletmek gerek :)
Bu işi ülkemizde yapacak olanlar iyi para kazanır bence de...

Söylemesi benden, düşünmesi sizden ;)

* * *

-EK- (23.8.2016)

Şeker ve su miktarı fazla değil. En son tuz ve biber eklenmesi ilginç.

karamelize ceviz
Üstteki videoyu izleyip de hemencecik denemeden olmazdı. En son tuz ve biber
eklemeyi unuttum. Şeker de biraz fazla kaçtı galiba. Ancak,
görüntüsünün aksine karamelize cevizlerim bu kez yumuşacık ve çok leziz oldular.
Bilginize ;)

15/08/2016

Kaş'taki Caretta Caretta'lara Neler Oluyor?

Yeryüzündeki tüm canlı türleri hepimiz, varoluş nedenlerimiz ve işlevlerimizle birbirimizi tamamlarız...

Karşılıklı etkileşimle gerçekleşen ekolojik ve biyolojik bir dengedir bu. Doğanın bir parçası olmak demektir. Çoğu zaman ruhsal doyuma da ulaşarak uyum içinde bir yaşam sürdürmektir. Hani artık iyice bozduğumuz, diğer canlı türlerini zora sokup mahvettiğimiz, can çekiştirdiğimiz Doğanın Dengesi'dir.

Evet, artık olmayan bu dengenin tek suçlusu biziz. İnsanoğlunun menfaati uğruna yapmayacağı şey yok! Buna hayvanlara durduk yerde yaptığı eziyetler de dahil. Daha geçenlerde ''Köpeğe niçin tekme attın. Yazık değil mi?'' uyarısı yapan bir genci bıçaklayarak öldüren katil ''Ben insanım, o hayvan. Vursam ne olacak?'' demedi mi? Bu o kadar normal ki! Ve aynı zihniyette olanlar azımsanmayacak sayıda inanın. Biz insanoğlu kötüyüz, çok kötü! Bizden daha kötü bir canlı türü yok!

Şu dünya sevimlisi, masum caretta caretta'lara bakın. Yıllardır nesillerinin yok olma tehlikesi haberlerini okuruz. İçimiz sızlar. Kendi doğal ortamlarında hayatta kalmaya çabalayan bu kaplumbağaların 110 milyon yıldır varlıklarını sürdürmekte olduğunu biliyor muydunuz? Bilim adamları bu durumu ''Caretta carettalar ekosistemdeki değişiklikleri önceden sezip ona göre hareket ediyor, nesillerini korumaya yöneliyorlar. Aslında insanoğlunu dünyadaki gidişatın iyi olmadığı yönünde uyarıyorlar. Biz insanların bundan ders alması gerekiyor,'' şeklinde açıkladı.

Nitekim Akdeniz'deki küresel ısınma ve yumurtaların bırakıldığı kumdaki sıcaklık artışı caretta caretta neslini sekteye uğratmaya başladı. Yumurtalarını bıraktıkları yuvanın sıcaklığı 29 derecenin üzerindeyse dişi, altına indiğinde erkek yavrular dünyaya geldiği gözlenmiş. Kuşadası'na gidip 10 yıl sonra ilk kez yumurta bırakan iki caretta caretta hiçbir sebep yokken nasıl da acımasızca öldürülmüştü, hatırladınız mı?
Tüm bunların sebebi sadece ve sadece insanoğlu!

Şimdi de Kaş'ta bir şeyler oluyor. ''Doğa ile uyumlu olmayı öğrenmek, insanoğlu için bir tercih değil bir gerekliliktir,'' diyen blogger dostum sevgili İmge caretta carettalarla ilgili bakın ne acayiplikler yaşadı. Lütfen tıklayıp okuyun: ''Kaş'ta Caretta Caretta'ları İnsandan Koruyalım''

Bütünleyici bir parçası olduğumuz doğaya sahip çıkalım arkadaşlar. Çıkmayanları uyaralım. Hayvanlara eziyet edenlere kör ve sağır kalmayalım. Konu ile ilgili çevremizi bilinçlendirelim. İşte bu yüzden yazıyı pek çok kişinin varlığından bile haberdar olmadığı Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ilk 5 maddesi ile bitirmek gerektiğine de inandım:

1 •Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğar ve aynı var olmak hakkına sahiptir.
2 •Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir tür hayvan olan insan, öbür hayvanları yok edemez, bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanlarca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır.
3 •Hiçbir hayvana kötü davranılmaz, acımasız ve zalimce işlem yapılamaz. Bir hayvan öldürülmesi zorunlu olursa; bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.
4 •Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel ve doğal çevrelerinde, karada, havada veya suda yaşama ve üreme hakkına sahiptir. Eğitim amacı ile olsa bile, özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır.
5 •Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bütün hayvanlar uyumlu biçimde türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir. İnsanların kendi çıkarları için bu uyumda ya da bu koşullarda yapacakları her türlü değişiklik bu haklara aykırıdır.

Doğa sevgisi, saygısı ve duyarlılığıyla kalmak dileğiyle...

Görseller: Pinterest

12/08/2016

Göz Kırpan Milenyum Köprüsü ve Newcastle

Newcastle, İngiltere'nin kuzey doğusunda, Tyne Nehri'nin kuzey yakasında kurulmuş bir kent. Asıl adının Newcastle upon Tyne olması bu yüzden. Zengin bir tarihe ve kentsel dokuya sahip...

Newcastle University (Ülkemizdeki Erasmus programlarının vazgeçilmez isimlerinden olduğunu bilenler bilir) ve Northumbria University gibi iki önemli üniversitesi var.

Dolayısıyla nüfusunun büyük çoğunluğu öğrencilerden oluşuyor. Şehirdeki sosyal yaşam ve şehir ekonomisi için yerli ve yabancı öğrencilerin önemi oldukça büyük. ''Eskişehir ile benzer özellikler taşıyor'' diyebiliriz belki... Bu nedenle kültür ve eğlence merkezi olma özelliği de kazanmış olan Newcastle, İngiltere'nin en ucuz şehirlerinden biri. Genç nüfusu ve kaliteli-ucuz eğlence noktalarıyla eğlenmek isteyenler için tam bir çekim merkezi.

Hazır Durham'da konaklıyorken ve iki şehir arasında fazla mesafe yokken Newcastle'ı görmemek akılsızlık olacaktı. Hem hızlı tren ne güne duruyordu? Newcastle upon Tyne'e günübirlik bir gezi yapmanın ve gezebildiğimiz kadar gezmenin tam zamanıydı. Tyne Nehri üzerinde bulunan Gateshead Milenyum Köprüsü ile başlamak istiyorum. Çünkü bu köprü resmen bir mühendislik harikası, dünyanın ilk ve tek eğilen köprüsü. İlk olma özelliği ise ''tek ayaklı'' olmasından kaynaklı.

01/08/2016

Londra Gezi Günlüğüm - 2

Londra'da gezip görülecek yerlerin anlatıldığı ikinci ve son bölüme gelmiş bulunuyoruz. Ancak bunu yaparken tek bir yazıya sıkışıp kalmak pek de kolay olmadı. Detaylara fazla girmemiş olmama rağmen görseller eşliğinde uzunca bir post çıktı ortaya. Blogun en uzun postu diyebilirim...
Umarım sıkılmadan okutur kendini. Benimle birlikte başka iklimlere doğru yol alırken biraz olsun malum sorunlardan uzaklaşmanızı diliyorum bu arada.
İngiltere uzak bir ülke olduğu için gidip görmeyi pek çok kişi aklından bile geçirmez. Oysa uçağa bindiğinizde 3 saat sonra Londra'dasınız. Önceden takip etmek şartıyla biletinizi yarı fiyatına alabileceğiniz gibi diğer şartlarda da maddi ya da manevi yönden sanıldığı kadar zorlanmıyorsunuz.
Bu seyahati gerçekleştirmekle ön yargılarımın çoğunun yıkılmış olduğunu belirtmeden geçmeyeyim. İyi okumalar...