alışveriş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
alışveriş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21/05/2025

Bir Günün Ardından

Dün saat beşe doğru AVM'ye yani şehrin 2. Kordon bölgesine gitmemiz gerekti. Biraz da havanın tadını çıkararak yürüyüş yapmaktı amaç. İnsanların çoğunluğu kamp sandalyeleri ile gelmiş piknik yapıyorlardı. Yıllar yılı bu kente hizmet vermiş olan Tekel Şarap ve Kanyak Fabrikası bir özelleştirme sonucu kapatılınca belediye bu alanı önce Çocuk Bilim Merkezi yapmak istiyor. Ancak bu, bazı imkânsızlıklar sonucu gerçekleşmeyince bir çevre düzenlemesi ile 276 m2'lik kapalı alana sahip bir kafeterya binası, çay bahçesi, 100 kişilik açık oturma alanı, 145 metrekarelik çocuk oyun alanı ile 110 araçlık otopark ve geniş bir rekreasyon alanı meydana getiriliyor. Fabrika yıkılmış olsa bile bacası adeta bir anıt gibi bu alanın tam ortasında ''Ey Halkım, Unutma Bizi'' dermiş gibi arzı endam ediyor. Bu baca tüterken kim bilir kaç ailenin geçim kapısıydı. Hüzünlü bir tablo görüp etkileniyorum her baktığımda...

Bu bölgedeki kordon şehir merkezindekinden daha tenha. Ah öğrencilik ve parasını ay sonuna kadar yetirebilme gayreti. Seyyar satıcıların öğrencilere kredi kartı imkânı sunması ayrı etkiledi beni.

01/01/2025

Lan Ben Sana Nerden Tutuldum?

Evdeyken kitap okuyor ya da bir şeyler yazıyorsam yahut mutfakta işlerim varsa Pal Fm'i açıp müzik dinleme gibi bir alışkanlık gelişti bende son dönem. Dilediğin türde müzik seçme imkânı parmağımın ucunda. Bu harika! Nostaljik parçalar, 80'ler, 90'lar bir süreliğine de olsa öyle iyi geliyor ki.

Geçen gün bir parça dikkatimi çekti. Şarkının sözlerini, daha doğrusu kelimelerini yanlış duyduğumu zannettim önce. Ancak, duyduklarım parçanın nakarat kısmıydı. Defalarca tekrar edince emin oldum: ''Lan ben sana nerden tutuldum?''

Aman Yarabbi! Şok oldum resmen. ''Lan'' diye hitap edilen kimdi şimdi? Hiç olur muydu öyle? Olmuştu bile ve parça çok tutmuştu.

Merak edenler için; Can Toğrulca - Boş Yere (Lan ben sana nerden tutuldum) Fena parça değil aslında. ''Lan'' olur olmaz her yerde duyduğumuz bir hitap sözcüğü olduğuna göre şarkılara da girmiş demek. Merak edip ufak bir araştırma yaptım hatta. 

Bundan 10 yıl kadar önce Kramp adlı Rock Grubu''Lan N'Oldu'' diye bir albüm yapmış. Flört adlı başka bir grubun da''Lan Oğlum Böyle Olmaz!'' isimli albümü var. Yeni yılda buyrun biraz tebessüm.

30/06/2024

Online Alışveriş Mucitleri 😊

Bu hanımlar kimler mi? 
Kendilerini bizzat görmeseniz dahi eski Türk filmlerinde ya da dizilerde mutlaka rastlamışsınızdır. Sırtlarında kocaman birer bohça taşıyan bu hanımlar günümüzde oturduğun yerden alışveriş, bedava kargo, kapıda ödeme gibi elimiz ayağımız olan kolaylıkların ilham kaynakları aslında. Daha doğrusu mucitleri. 

Başka bir deyişle; onlar çocukluğumuzun gittigidiyor, hepsiburada.com ya da Trendyol gibi online ihtiyaç ve alışveriş merkezleri. Onlar bir zamanlar Anadolu kültürünün bir parçası olan ve TDK sözlükte ''Gezerek bohça içinde dokuma eşya satan kadın; bohçacı kadın, basmacı'' diye nitelenen ''bohçacı'' kadınlarımız. Zamanın ayaklı çeyiz dükkânları.

''Zamanın'' derken en az 1990-2000 yıllarını baz almalı. Beriye değil geriye gitmek şartıyla. Bu demektir ki Z kuşağının bohçacı kadın görmüş olma ihtimali sıfır:)

12/03/2023

Yürüyüşten, Alışverişten, Oradan Buradan

İnsanın neyi, ne zaman, hangi şartlarda ve kimden öğreneceği hiç belli olmuyor. 

Misal, şu güzeller güzeli çiçeği ömrümde ilk kez gördüm. Belki de görüyor; ama fark etmiyordum. Cuma günü Çarşı Caddesi'nin kuyumcular kesitinde tezgâh açmış olan çiçekçi kadın satıyordu. Önünde durup ''Ne kadar güzel bir sardunya!'' dedim. ''Ama o sardunya değil ki. Onun adı on bir aylık,'' dedi. İlk defa duymuştum böyle bir çiçek adı. Kadından izin alıp bir fotoğrafını çektim. Akşama doğru eve döndüğümde de Google Lens'e başvurdum. Olağanüstü güzellikteki bu çiçeğin adı küçük bir farkla ''On Bir Ay Çiçeği -Primula Obcania'' idi gerçekten. Kalp şeklinde, uzun saplı ve ince tüylü yapraklara; yılın on bir ayı açan beyaz, kırmızı, pembe ve mavi çiçeklere sahip Çin menşeli bir iç mekân bitkisi olduğu bilgisi vardı. 

O gün uzunca bir yürüyüş rotası çizmiştim kendime. Cuma pazarına kadar gidip gelecektim. Alacağım bazı malzemeler vardı. Son dönem İstanbul'dan gelen birkaç delikanlı açtıkları 8-10 tezgâh uzunluğunda bir standta binbir çeşit malzeme satıyordu. Saymaya kalksam bin çeşidi geçer hatta. Züccaciye, tuhafiye hepsi bir arada. Üstelik fiyat aralığı 2,5-10 TL. Dükkânlarda aradığınızda bulamayacağınız türden incikler, boncuklar, misinalılar dahil çeşit çeşit örgü şişleri, tığlar, iğneler, fermuarlar, çıtçıtlar, ayakkabı, eşofman ve kapşon için her renk ve her boyda bağcık ipleri, rengârenk makaralar, makaslar, kurdeleler, dikiş kutuları. Üstelik eğlenceli bir şekilde satıyorlardı. ''Koşun hanımlar, koşun! Hunharca alışveriş edin. Kocalarınızın parasını hunharca bitirin!'' şeklinde bir tekerleme ile. Uzunca bir zamandır bırakın gülmeyi, gülümsemeyi bile unutmuş yüzlere tebessüm yerleştirmeyi başarıyorlardı doğrusu.

11/12/2022

Aralıkta Çarşıdan Pazardan

Farsçada ''özgür ve asil ağaç'' anlamı olan Melia Azedarah. Diğer adları hint leylağı ya da tespih ağacı. Hayranı olduğum bu güzeller güzeli ağaç dört mevsim ayrı sunum yapıyor. Soldaki eflatun çiçekler bu yıl ilk kez gördüğüm, mis gibi kokan bahar hali. Diğeri ise hâlihazırdaki kış hali. Ne kadar da sıra dışı...

Tespih tanelerine benzeyen salkımlar halindeki meyveler insanlar için zehirli olsa da kuşlar için değil. Özellikle yeşil papağanların en sevdiği yiyecek. İnanılmaz bir görsel şenlik, inanılmaz bir döngüye sahip ağacın yaprakları döküldüğünde tanecikler salkım halinde bahara kadar üzerinde.

17/05/2022

Alışverişte Etiket Tuzağı

Bugün gazetede benim de çok kez dikkatimi çekip afallamama neden olmuş bir habere rastladım. En son semt pazarında başıma gelmişti. Tezgâhın birinde pırıl pırıl parlayan şahane çilekler fark edip üzerindeki etikette de 15 TL yazdığını görünce pek sevinmiştim. 

Bir de baktım, o rakam yarım kilosunun fiyatı. ''yarım'' kelimesini fark edilmesin diye çok küçük yazmışlar. Çünkü hedef kitle dalgın ya da dikkatsiz müşteriler.

Dalgınken gidip ''İki kilo tartar mısınız?'' desem adam tartışmasız çok sevinecek ve tartacak. Ödeme esnasında itiraz gördüğünde ''İşte orada yazıyor'' diye etiketteki ''yarım'' kelimesini gösterip 60TL'yi cebine koyacak. O aşamaya kadar gelen müşteri aldığı ürünü geri döktürmez ki artık. ''Dikkat etmemişim, adam haklı,'' diye utanır. Satıcının hain tuzağına düşer.

14/04/2022

Ara Nağmeler Devam Ediyor

Hayli soğuk geçen son birkaç günden sonra nihayet bugün güneş biraz olsun ısıtmaya başladı. Ne olacağı hiç belli olmayan hava sıcaklıkları keyfekeder. Sabah uyanıp bir bakıyorsun, neyse ne artık. Giysilerini de işlerini de ona göre ayarlıyorsun.

Son dönem hep sanal market alışverişi yapmıştım. Pandemi öncesi denemediğim müthiş bir hizmet gerçekten. İndirimleri ekranda daha rahat görüyorsun. Belirli limitlerde fiyatı üçte bire kadar inmiş aşırı avantajlı ürün alma hakkı doğuyor ya da ikincisi %50 indirime giriyor. Son alışverişimde iki büyük çiçek toprağı sipariş etmiştim mesela. Ne çok işime yaradı. 

En harikası da onca malzemenin kargo ücreti olmadan, istediğin saatte teslim edilmesi. Gerçi ufak tefek olumsuzluklar yaşanmıyor değil. Misal limon istediğinde kocaman kocaman ve kalın kabuklu gelebiliyor. Bir de alışveriş yaparken aldığım üründeki STT benim için çok önemlidir. En yeni tarihli ürünü seçmeye gayret ederim. Ancak, sanal alışverişlerde senin adına alışveriş yapan elemanın inisiyatifi ya da yeteneği devreye giriyor mecburen. Olacak o kadar artık, ne yapalım. Toprak dedim de, çekirdekten kumkuat yetiştiremedim maalesef. Sanıyorum pazarda satılan doğal kumkuatların çekirdeklerinden gerekli. Benimkiler gayet parlak ve süslü idiler. Bir tane çekirdek bile kıpırdamadı onca zaman. Atmak zorunda kaldım hepsini. 

09/05/2021

Pandemide Giyim, Moda, Alışveriş

Pandemiyle birlikte yalnızca market alışverişlerimiz değil, giyim alışverişi alışkanlıklarımız da değişti ister istemez. 

Modayı takip etmek şöyle dursun, dışarıda giymek üzere normal kıyafet ihtiyacı bile duymaz olduk. Sahi moda neydi? Tam bir gereksizlik mi? İnsan kendine yakışanı, rahat edeceği kıyafetleri giymeliydi. 

Misal, dört gün sonra bayram. Nerede o eskisi gibi çoluk çocuk bayramlık giysi alışverişi planlamalar, düğün sezonu başlıyor diye hangi düğünde ne giyileceği kararsızlığı yaşamalar? 

Normal şartlar altında, günün büyük bölümünü dışarıda geçiren çalışanlar eve gelir gelmez üzerini değiştirip pijama ya da eşofman giyerlerdi. Günün tamamını evde geçirenlerin sayısına karantina nedeniyle öğrenciler ve evden çalışanlar da dahil olunca eşofmana talep arttı tabii. Dünyanın dört tarafına hizmet veren on-line alışveriş sitesi Net-a-porter’ın raporuna göre pandemi nedeniyle eşofman satışlarında %40 artış olmuş. Bu artışa indirime girmemiş ürünlerin satışı da dahil. 

Ancak, uzmanlar diyor ki; evden çalışıyorsanız bile giysilerinize dikkat etmek verimliliği artıran bir etmen. 

Benim durumum da farklı değil. Evdeki tercihim eşofman. Havalar ısındığından beri ise tişört-tayt ikilisi. Sizi bilmem ama kışın tenhalardan yürüyüşe ya da alışverişe çıktığımda kıyafetim hep aynıydı benim. Şapkam, atkım, kabanım, kot pantalon ve botlarım hiç değişmedi. İşim yokmuş gibi her seferinde değişik mi giyinecektim? Zaten eve gelir gelmez çıkarıp balkonda havalandırmak zorunda hissederken hangi biriyle uğraşacaktım? Havalar ısınınca bir süre önce rüzgârlıklı kombinim devreye girmişti. Tam kapanmadan sonra da bakacağız artık. Her dışarıya çıkışımda yine hep aynı kıyafetleri giyeceğim ama. Ara ara yıkamak koşuluyla hepsi aynı olacak. Bu bir tercih mi yoksa bir gereklilik mi adını siz koyun artık.

14/04/2019

Yunanistan'a Günübirlik Alışveriş Turu

Başlığa bakıp da "Yunanistan'a alışveriş için neden gidilsin?" diye düşünebilirsiniz. Çünkü bu geziyi öğrendiğimde benim aklıma ilk gelen buydu. Ancak, detayları öğrendiğimde gözlerim parladı. Biraz yorgunluk olacak; ama buna değecekti. Günübirlik bir turla Yunanistan'ın tam 5 şehrini görme imkânı sunuluyordu. Kavala, Drama, İskeçe (Xanthi), Gümülcine (Komotini) ve Dedeağaç (Alexandroupoli). Tek üzüntüm; geçen yıl ilk kez gidip hayran kaldığım ve bir kez daha görebilmeyi çok istediğim Selanik'in uzak olması nedeniyle programda olmayışıydı.
Sabaha karşı İpsala Sınır Kapısı'ndan giriş yapılıp Kavala'ya kadar transit gidilecek, oradan dönüş yapılıp güzergâhtaki şehirler ve alışveriş merkezleri gezilerek gece yarısı 24:00 gibi, başlangıç noktası olan İpsala'ya geri gelinecekti.

Haydi o zaman, bunu ne kadar ve ne şekilde başarabilmişiz birlikte görelim. Şayet nette gezinecek olursanız "Yunanistan'da alışveriş" başlıklı yazı ve tur programlarına rastlarsınız. Şahsi görüşüm, bu turlar dövizin aniden artış gösterdiği 2016 yılına kadar cazipmiş. Sonrası için Euro bazındaki fiyatların nasıl da el yaktığını, Yunanistan marketlerindeki ekmek fiyatlarının dahi bizdekinden misliyle pahalı olduğunu geçen yıl bizzat Selanik'te gördüm. Eskiden bu alışverişlerde Yunanlıların ünlü zeytinyağları, kahveleri ve çikolatalar başı çekiyormuş. O yüzden bu gezide alışverişin benim için ikinci planda kalacağı daha baştan belli.

Geçen yıl İskeçe Karnavalı zamanı yaşanan yoğunluk nedeniyle saatlerce kuyrukta beklediğimiz İpsala Sınır Kapısı'ndaki işlemler bu yıl yarım saat bile sürmedi. Bu esnada araçtan inilip gümrüksüz satış mağazası Setur Duty Free gözden geçirildi ve alışveriş işlemleri dönüşe saklandı. Taşımanın manası yok tabii. Ne de olsa Jumbo Mega Market ve Lidl Market var alışveriş listesinin başında...

09/10/2016

Çarşı, Pazar ve Küreselleşme

Bugün günlerden Pazar. Haydi gelin, biraz çarşı pazar gezelim. Gezeceğimiz alışveriş noktaları dünyanın öbür ucunda olsa da ülkemizdekilerden fazla farkları olmadığını birlikte görelim...

Eskiden, yani ben çocukken yaşadığım şehirde süpermarket, hipermarket, AVM denen alışveriş noktalarının neredeyse hiçbiri yoktu.

Mahalle bakkalları vardı en çok. Olsa olsa bakkalların biraz büyükçe olanları şimdiki marketlere benzerdi. Bir de epeyce büyük mağazalar halinde toptancılar vardı. Arada perakende satış yaparlardı. Bu saydıklarımın içinde nerede öyle binbir çeşit şekerleme, dondurma, ithal çikolatalar, oyuncaklar, vb. olacak? Onları ancak yurt dışında yaşayan aileler, en çok da Almancılar getirdiğinde görürdük. Şimdi hepsi, hatta daha fazlası bizim ülkemizde de var. Her birini ayrı özümsedik. Eski adıyla globalleşme, yani küreselleşme işte tam da böyle bir şey. ''Ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alış verişinden doğan bir uluslararası bütünleşme süreci'' olarak geçiyor hani. Fikirler, kültürler ve dünya görüşlerinde ne kadar(cık) bir ''bütünleşme'' yaşadığımız, malum. Genele yayılma yüzdesi ne? Biz başka ''süreç''lerin peşindeydik, ne de olsa. Diyeceğim o ki, söz konusu bütünleşme ''ürünler'' kapsamında gerçekleşmiş sadece. O da parası olup alabilene...

04/05/2009

Tropikal Mucize - Hindistan Cevizi

Bundan üç dört gün önce beni yılda birkaç kez çıldırma noktasına getiren bir hevesim yine gündemdeydi. Anladım ki ben hiç akıllanmayacağım ve ne olursa olsun bunu hep yapacağım. Yeter ki onu bir alışveriş merkezinde görmeyeyim.

İlla şeytan dürtecek. ''Hadi al, çok güzel bak, çok güzel. Sakın almadan gitme!''

Gerçekten çok güzel. Ama ya yaşananlar?
İddia ediyorum; yeryüzünde bu kadar zorlu bir maratondan sonra yenen bir şey yoktur. Resmen kan ter içinde kalıp en sonunda duvara çarpıp vazgeçme noktasına getirecek kadar zoroğluzor bir iş bu. Hatta bir keresinde ağladığımı biliyorum ya. Aslında resmini koymayıp biraz daha merak ettirmek isterdim ve epey bir daha sürdürebilirdim yazdıklarımı ismini vermeden. Ama neme lazım.
Bu anlatılanları okumak bile sinir yapar büyük ihtimalle. En iyisi baştan bilin adını...

Evet, hindistan cevizi bu. Bayıldığım lezzet. Bana göre nereye katılırsa katılsın eşsiz lezzetiyle orayı kucaklayıp yoğun aromasını bırakan tropikal mucize.
İster dondurma, ister pastalarda olsun, bisküvi, çikolata, her ne olursa olsun hep hindistan cevizlisi tercihim olmuştur.
Ee,hal böyle olunca da tazesini görünce dayanamayıp alıyorsun...

Altı yedi yıl önce ilk alışımı hatırlıyorum.
Eve getirip evirip evirip çevirip iyice bir bakmıştım. Acaba nasıl bir yöntemle açıp içine ulaşılabileceğim diye.
O kadar sertti ki normal cevizden on kat daha sert bu meyve nasıl kırılır, diye düşünürken öncelikle bir çekiç bulup getirdim. Sağına vur kırılmaz, soluna vur kırılmaz. Demir gibi çok sert.

En dıştaki lifli kabuk bildiğimiz en sertinden kalınca bir tahta. ''Bu ne iştir!'' diye vurdukça sinirlendim vurdukça sinirlendim ve daha çok vurdum. Kırılmadı ama. Kırılmayı bırakın en ufak bir çatlama dahi meydana gelmedi.
''Daha başka nasıl bir çare bulunur?'' diye düşünürken bu kez ekmek bıçağının ucunu ortasına bir yere batırıp çekici bıçağa vurmaya başlayınca yavaştan çatlamalar oluşmaya başladı. O sevinçle bıçağı yana fırlatıp çatlayan yere çekici vurdukça, en dıştaki kabuk kısmı küçük parçalar halinde mutfağın dört bir yanına dağılmaya, savrulmaya başladı.
Olsun, hiç önemli değildi.
''Sonunda içi görünmeye başladı'' demeye kalmadan her taraf birdenbire sular içinde kalmaz mı?
Cahillik zor şey gerçekten. Böyle de kötü bir tecrübeden sonra hatırlamıştım içinin suyla dolu olduğunu. Mutfağın hali evlere şenlik tabii. Sanki ufak bir inşaat varmışcasına rezil gibi batmıştı her yer. Bir de eylem yerde halının üzerinde gerçekleştiğinden çıkan sesler ikiye katlanıyor yankılanarak. Bu uğraşmalarım en az 10 dakika sürdüğünden herhalde apartmandaki tüm daireler evde inşaat var sanmışlardır zaten.
Olsun n'apayım. Hep onlar mı gürültü yapacak :) Bu arada ekmek bıçağının da bir daha kullanılamaz hale geldiğini eklemeyi unuttum. Ne macera ama...

Daha sonra her hindistan cevizi alışımda aynı yolu daha dikkatlice takip ettim. Övünerek söylemeliyim ki; filmlerde gördüğüm bir sahneyi hatırlayıp üst kısımdaki üç küçük nokta şeklinde nispeten daha ince olan yerden birini delip içine pipet sokmayı ve suyunu güzelce içmeyi akıl edebildim. Hem de ikinci seferde. Bunu neden ilk denememde hatırlayamadığıma hayıflandım. Çok lezzetli bir suyu var. Hem de kocaman bir bardak dolusu.
En dış kabuk çekiç-bıçak yardımıyla kırıldıktan sonra tekrar soymanız gereken normal ceviz kabuğundan biraz daha ince bir kabukla karşılaşılıyor, onu da normal bir bıçakla zar zor soyabildikten sonra hedefe ulaşıyorsunuz:
Bembeyaz, taptaze, pırıl pırıl parlayan, mis gibi kokan eşsiz lezzet !

Geçen hafta yine bir hindistan cevizi macerası vardı evde. İnanın kaç yıldır, en az yirmi kez bu işi yaptım. Yine de mutfağı her seferinde rezalet şekilde batırdım. Yine sinirden kıpkırmızı olup çekici vurdukça vurdum bıçağın sapına. Suyu hariç, her tarafı hakladım yine. Üstelik bıçak her zamanki gibi sizlere ömür oldu. Yine elimdekileri duvara çarpıp ağlayarak oraları terkedesim geldi.
Yine, yine, yine..
Buna rağmen hindistan cevizi sevdamdan vazgeçmeye hiç niyetim yok.

Bu işin bir usulü vardır, olmalı...

(Nisan-2008)

Yazımın sonu belirsizlikle bittiğinden, sevgili ARZU'nun da önerisine istinaden Google aramalarımda en net ve anlaşılır hindistan cevizi kırma görüntülerinin burada olduğuna karar verdim :D